mücahide Çalışkan Üye
Mesaj Sayısı : 579 Yaş : 36 Katıldığı Yer : istanbul Puanı : 0 Rep Gücü : 40173 Kayıt tarihi : 16/09/08
| Konu: sesleniş C.tesi 6 Ara. 2008 - 16:41 | |
| ÖLÜMDEN FANİYEDİR BU SESLENİŞÖteler Limanının Üzgünler Misafirhanesin’ den, Fıtratına Ayrılıklar Nefhalaştırılmış İnsan’adır, bu sesleniş
Kapını çalıyorum, öyle ansızın çıkıp gelen davetsiz bir misafir gibi. Belki de ümitle koşuyorsun kapıya, uzun zamandır gelmeyen dostunun kapı çalışına benzetmişsindir, bu sesli ve sessizlik arasındaki dokunuşu. Ürkek ürkek aralarken kapını, eşikte beliren aydınlıktan irkilmende neden… Gelen dost, siması hatırda kalmayacak kadar mı unutuldu, ya da gelenin hiç gelmeyeceğimi dimağlara nakış nakış dokundu.
Şimdi anlıyorum, yüzündeki bu şaşkınlığı, ellerinin titreyişini, çehrenden süzülen çiğ tanelerini. Anlaşılan sen kapında hep dost Görmeyi düşlemişsin, iyide bende senin bir dostun sayılmaz mıyım bir yerde. Hem de ben senden öyle her şeyin ilkini istemem, benim senden tek isteğimdir, seni davet etmeye geldiğim yere benimle gelmen. Benim dostluğum öyle baki değil, dostluğumun diyetidir bakinin kapısına dosttu getirmek.
Tedirginliğini yükünü hissediyorum gözlerine bakarken, soğukluğum ürpertse de bedenini, şimdi mahcupluğa salmadan beni tut ellerimden, senden istediğim faniliğin deryasında dolaştırdığın ilklerinin, sonlarını avuçlarıma bırakmandır. İlk sevdanın, son busesini, ilk kahkahanın, son tebessümünü, ilk ağlayışının, son damlasını, sende son kalan her ne varsa, son nefesini, son duanı, son bakışını, son umudunu, ve sonlara sakladığın en son sevdanı bırak şimdi seni sana getirecek rüzgarıma…
Beni hep kendinden uzaklara savurmanın nedeni ne ki, oysa bilmez misin sana yakınlığımı, son adımın olabileceğim aklına gelmez mi? Sıcacık yatağında uyurken, yastığının altını yoklamaz mısın ellerinle, gözlerini açamadığın derin uykuların mana yüklü rüyalarını bana yormaz mısın? Hep aramıza dağları koyman yüceliklerini aşamayacağım zannını mı uyandırır sende. Oysa tefekkür etmez misin, seni o mesafelerin kuytularına saklayanın, beklenen gün geldiğinde aşikarlıkla baş başa bırakacağını… Başkalarına yakıştırdın hep çat kapı gelişlerimi, sana gelmeden haber vereceğimi zannettin, vermedim değil. Ama baharın kollarına öylesine sarmışsın ki kendini, güzün yaklaştığını, gelen kırkikindi yağmurlarının seni alıp götüreceğine hiç ihtimal vermedin. Her ismimi duyunca susturu verdin etrafında yankılanan sesleri, bulunduğum her kareden kesip aldın resmini, akıp giden sulara yazdın gidip de gelmeyeceğini sandığın cismimi, oysa ben her tan ağarışında üzerine doğan, her seher kızıllığında koynuna girip uykuya dalandım.
Zaman dilimi bilmem ben, kuytu köşelerin birinden çıkıp gelirim, istenilen istendiğinde, öyle suretim yoktur benim, kimi zaman en sevdiğinin elinden, kimi zaman hayal bile etmediğin bir iklimde sunarım sana vuslat şerbetini, gözlerinin kaybolduğu ufukta değilim ben, göz kapaklarının kapandığı yerde ara beni.
Ah fani, yanı başında gezinirimde bana uğramaz dersin, en sevdiklerini bırakırsında kollarıma kendi benliğini neden vermek istemezsin. Beni sonlara değil de, başlangıca vesile eylemezsin, faniliğin elemini dilersinde, Rahmet deryasından çekinirsin. Bütün vebali bana yüklersin de, o seni, senin sevdiğinden çok sevenin emri geri çevrilmez bilmez misin, bilmez misin?
Ilknur Doğanay
selam ve dua ile Sıkıntılarınıza İslam kültürüyle bakabiliyor musunuz? - Kim zerre kadar hayır işlerse karşılığını görecektir. Kim de zerre kadar şer işlerse cezasını çekecektir!Bu mealdeki ayetlerin gelişinden sonra bazı hassas insanlar Efendimiz (sas) Hazretleri'ne gelerek:
- Ya Rasulallah, derler, ne olacak bizim halimiz? Kim zerre kadar günah işlerse cezasını çekeceği bildiriliyor. Bizler ise günahtan hali olamıyoruz. Zerresinin de ahirette karşılığını göreceksek nasıl dayanacağız biriken bunca günahların cezasına?
Aleyhissalatü vesselam Efendimiz'in rahatlatıcı cevabı şöyle olur:
- Siz hayat boyunca hiç hastalanmıyor musunuz? Sıkıntı ve üzüntülere maruz kalmıyor musunuz?
- Evet kalıyoruz, derler. Hayat boyu hastalandığımız da oluyor, sıkıntı ve üzüntülere maruz kaldığımız da.
- İşte der, maruz kaldığınız o hastalık ve üzüntüler işlediğiniz bazı günahların cezasını teşkil eder. Dünyada çekilen sıkıntı ve istemeden maruz kalınan zorluklar bazı günahların kefareti yerine geçer. Şayet sıkıntı içindeki sevapları, mükafatları düşünerek sabreder de şikâyetçi olmazsanız!.
Bu açıklamadan sonra rahatlayan soru sahipleri, artık maruz kaldıkları sıkıntı ve zorluklardan 'İnşallah günahlarımızın kefareti yerine geçer, affımıza vesile olur.' diyerek dayanma gücü kazanmışlar, aşırı gerginliğe girmemişlerdir.
Demek ki zerresini dahi zayi etmediği günahları cezasız bırakmayan Allah (cc), maruz kalınan hastalıkları, sıkıntı ve musibetleri bu günahların cezası yerine kabul etmektedir. Böylece inanmış insanlar, kurtulamadıkları bazı günah ve kusurların cezasını burada çekmekte, ahirete tehirinden de kurtulmuş olmaktalar.
İşte bundan dolayı, hayata İslam kültürüyle bakan insanlar, başına gelen hastalık ve zorluklardan sonra, inşallah günahlarımın affına sebep oluyor, diyerek gerginlik duygusuna girmez, hep sabır içinde şükretme huzuru duyarlar, şikâyete yönelmezler.
Zaten inanmış insanlara günahlarının cezası çoğunlukla dünyada gelir, ahirete tehir edilmez. Bu, Allah'ın onları yine sevdiğinin ve koruduğunun da işareti olur. Eğer bir kula bunca günah ve isyanlarına rağmen bir sıkıntı ve zorluk gelmiyor, bir ikaza maruz kalmıyor da, şımarıklık ve günahkârlığını devam ettiriyorsa, cezası mahşere tehir ediliyor demektir. Asla hayrına değildir burada cezasız kalması, isyan ve tuğyanına da devam etmesi.
Bu sebeple imanlı insanlar, başlarına gelen musibetlerden dolayı hep sabretmiş, ahirete tehir edilmeyip de dünyada verilen bir uyarı olarak yorumlayıp teslimiyetlerini sürdürmüş, böylece İslam kültürüyle baktığı hayatında hep mutluluk duymuşlardır.
Efendimiz, imanlı insanın duyduğu bu mutluluk anlayışını hiç unutulmayan şu özel ve güzel hadisiyle izah etmiştir:
- İmanlı insanın anlayışına hayret edilir. Çünkü üzülecek bir musibete maruz kalsa sabreder kazanır; sevinecek bir nimete nail olsa şükreder yine kazanır. Böylece imanlı insan, hayatındaki her olayı hakkında hayra çevirir. Ya sabreder kazanır, ya şükreder kazanır. Her iki halde de hep kazanır, hiç kaybetmez. Bundan dolayı hayata iman gözlüğü, İslam kültürüyle bakanlar hali hep kazançlı olur:
- Ya sabreder kazanır, ya da şükreder kazanır.
İşte biz bu bakışa, 'Hayata İslam kültürüyle bakış!' diyoruz. Musibete maruz kalanlara yıkılmama gücü veren bakış.
- Yeter ki olaylara İslam kültürüyle bakmasını bilsin, bunu bir teselli değerlendirmesi sanmayıp gerçeğin kendisi olduğunun farkında olsun.
AHMED ŞAHİN" birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz mazide, birimiz müstakbelde, birimiz dünyada, birimiz ahirette olsak biz birbirimizle beraberiz"
| |
|
bilge Çalışkan Üye
Mesaj Sayısı : 1330 Yaş : 37 Katıldığı Yer : istanbul Puanı : 0 Rep Gücü : 41316 Kayıt tarihi : 14/09/08
| |