O kadar sahici yaşıyoruz ki dünyada... Kendimizi kaptırdığımız bir filmde ağlar gibi, güler gibi, heyecanlanır gibi...
O kadar içine almış ki hayat bizi; sinemaya girdiğimizi (doğduğumuzu) ve sinemadan çıkarılacağımızı (öleceğimizi) unutuyoruz.
Ya ışıklar birden yanarsa?
Bu dünyaya geldiğimizi de gideceğimizi de unutmuşsak, kendimizi bir rüyaya/filme kaptırdığımız kesin.
Kendimizi kaptırdığımız her şeyden bir an silkinerek uyanacağımız da kesindir.
Peki nerede kamera arkası çekimleri?
Nerede filmi yorumlama fırsatı?
Kim yorumlayacak bu rüyayı?
Bu gönüllü aldanıştan nasıl dürtüleceğiz?
Nihaî bakış, yani en son kamera arkası nerede mi?
O, Yaradan’ın kendi kutlu nazarında saklıdır.
O nazarda olduğumuzu bilerek yaşamalı, o nazarda yer edindiğimizi bilerek gözlerimize görüntüler seçmeliyiz.
Varlığımızı "Ol!" sözünün içinde anlamlandıran gerçek Yönetmen’in perdesine anlamlar düşüren bir seyirciyiz/seyredileniz aslında.
Kendimizi o kadar kaptırmayalım filme...
Senai Demirci