Merhaba Ziyaretçi,
Forumdaki Bilgi Ve Linklerden Daha Fazla Yararlanabilmek İçin Forumumuza Kayıt Olmanızı Tavsiye Ediyoruz..

_____________________
|Üniversiteliler Platformu|
Merhaba Ziyaretçi,
Forumdaki Bilgi Ve Linklerden Daha Fazla Yararlanabilmek İçin Forumumuza Kayıt Olmanızı Tavsiye Ediyoruz..

_____________________
|Üniversiteliler Platformu|
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
Anasayfa|Univli.com|GaleriAramaLatest imagesGiriş yapKayıt Ol
Bize Artık www.sinavzamani.net Adresinden Ulaşabilirsiniz...

 

 nefis ve vefa

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
mücahide
Çalışkan Üye
Çalışkan Üye
mücahide


Kadın
Başak Kedi
Mesaj Sayısı : 579
Yaş : 36
Katıldığı Yer : istanbul
Puanı : 0
Rep Gücü : 40173
Kayıt tarihi : 16/09/08

nefis ve vefa Empty
MesajKonu: nefis ve vefa   nefis ve vefa Icon_minitimePaz 4 Ocak 2009 - 14:04

( Nefis )



O nefis yok mu? Onun öyle gaddar bir devri var ki. Kardeş, kardeşe girer. Baba, oğula düşman kesilir, kızlar küser annelerine. Fani geçici dünya, sanki ebedi yaşanacak gibi, tam bir vahşet arenasına döner. İnsan, insanın kurdu olur. Özünde kerim yaratılmış insan, nasıl böyle gayyalara yuvarlanır. Sevmenin güzelliklerinden, nefesin sililiklerine nasıl yuvarlanıverir. Bu çok şaşılası bir hikayedir. İnani et ve insan aldandı diyebilir. İnsan sahip olduğu özdeki değerleri kaybettikçe, yavaş, yavaş o zalim nefsinin haletleri altına girer. Her şey tıpkı bir pamuk ipliğine bağlı gibi kopar gider. İmamesi kopmuş tespih taneleri gibi çözülür gider. Nur gider, ortalık toz duman olur artık. Sevmek için yaratılmış olan insan, artık bir canavardır. Kime düşman, niye düşman ne önemi var. Onun için artık ayakta durmanın yolu sadece yok etmektir. Bu ne vahşettir Allah’ım! Öleni insan, öldüreni insan, niye boğazlar birbirini insan, niye bu kadar vahşileşebilir. Keşke insan bilebilseydi.

İnsan nasıl iflah olur bir daha. Gözünün önündeki değerleri bırakıp, paraya, hırsa gömülen bir daha nasıl çıkar aydınlık ufuklara. Ailesini unutup bataklıklara giren, sadece kendisini atmaz ki çamurlara. Kanserli bir hücre gibi, tehlikedir artık toplum için. Yanına kattığı canların acısı, feryat, figan yükselir göklere. Kederi kasvet olur. İçini kaplar toplumun. Artık amansız hastalık vücuda girmiştir bir kez. Kanser hükmünü icra etmeye başlamıştır. Kim ne yapar, nasıl Bilinir. Bu samyelinin kasıp kavurduğu yerlerde, sadece ölümün yakıcılığı vardır. Acı bir ıslık gibi kulakları çınlatır. Gözleri perdeler. Gelecek ne yazık ki kararmaktadır artık. Samyeli önce en güçsüzlerden başlar yakmaya.

( VEFA )


Vefa, dost yüzünde biten nadide bir güldür. Onu düşmanlık atmosferinde görmek mümkün değildir. Aldatma, ihanet ve yalan vefa iklimine hiç uğramaz. Sevgi, bağlılık, dostluk ve güzel ahlaksa, vefanın boy atıp serpilmesi için, en bereketli topraklardır. Vefa meltemi, duyguda, düşüncede, tasavvurda aynı şeyleri paylaşanların etrafında üfür, üfür eser. Kinler, nefretler, kıskançlıklarsa, onu bir an bile yaşatmaz, hemen yok eder. Vefa duygusu, bireylerin birbiriyle paylaşıp, bütünleşmesini temsil eder. Vefa sayesinde, ayrı, ayrı parçalar bir araya gelerek birliğe ulaşır. İnsan, vefa duygusuyla emniyet ve itimada riyakat kazanır, maddeten ve manen yükselir. Bir aile vefa duygusu üzerine kurulmuşsa devam edebilir. Bir millet bu yüce duyguyla faziletlere erebilir. Bir devlet, kendi milletine karşı ancak bu duyguyla itibarını koruyabilir. Kadere itiraz eden, başını örse vurur, kırar.

Arası bozulmuş karı-kocanın arasını kızarak, sinirlenerek, azarlayarak yapılamaz, yine vefayı devreye koyarak yapabilirsiniz.

--Şeytan karı-kocanın arasına girerken, işini gücünü bırakır, yardımcılarını da izne gönderir, o evde tam mesai yapar.

--Onun en çok sevdiği iş karı koca arasına girmektir. Rüzgarın iğne deliğine girmesi gibi. Hiç kimseye belli etmez. Araya girer, başlar üflemeye,

--Büyükler tecrübelidir. Siz tecrübelisiniz. Gün görmüşsünüz. genç olanlar daha fidan taze. Gözünüz hep onların üstünde olmalı. Ağacın kökü sallanmadan tedbir almak lazım.

-- Peki tedbir nedir derseniz.

--Rüzgarı hissedeceksiniz. Rüzgar ne yandan gelirse hemen orayı kapatın. Perdeyi yırtırmayın. Perde yırtılırsa fırtınanın önü artık alınmaz. Yuva muva kalmaz ortada.

Hiç teyellenmemiş elbiseyle dışarı çıkılır mı? Çıkılmaz. Çünkü az hareket etsen elbise liğme, liğme dökülür.

--Öyleyse bu yuvayı yalanla tezgahla, teyellemek yerine, sağlam dikişlerle yeniden dikmek lazım. Yalan kapısını bir açarsanız, bir daha kapanmaz. O kapıya da bir tane doğru uğramaz.

-- Evet doğrular acımasız ama hep doğru söylemek lazım, lakin doğruyu parçalayarak söylemek lazım. Mesela, birbirileri hakkında ne kadar güzel söz varsa öbürüne duyurmak yalan değildir. Ama gerçeğinde hepsi değildir. Şimdi siz oturun ortak noktaları belli edin. Onlar birbirilerini ne kadar seviyorlarmış anlasınlar. Siz akıllarına yol gösterin. Kendilerini serbest bırakın. Su yolunu bulur.





Fiilî dua dedikleri…






nefis ve vefa 12d99eb8d12ec07e2f515b1bd13bd490



BEDİÜZZAMAN SAİD Nursî’nin duanın farklı yönlerine temas ettiği risalelerinde şuur sahiplerinin bir tarz-ı ubudiyeti olan duayı iki kısma ayırdığını görürüz. Fiilî dua ve kavlî dua olarak sınıflandırılan bu ‘sırr-ı ubudiyette’, Cevâd-ı Mutlak’ın isim ve unvanına en kamil manada bakar yönü itibariyle “dua-i fiili”nin özellikle sabırsızlığımız ve hazır lezzetlere olan düşkünlüğümüz itibariyle bizler yanında ayrı bir ehemmiyeti vardır.

Elbette Bediüzzaman bu tesbitini “Duâ, bir sırr-ı ubûdiyettir. Ubûdiyet ise, hâlisen livechillâh olmalı. Yalnız aczini izhâr edip, duâ ile O’na ilticâ etmeli; Rubûbiyetine karışmamalı. Tedbîri O’na bırakmalı, hikmetine itimad etmeli, rahmetini ittiham etmemeli” sınırları dahilinde ifade etmiştir. Lakin modern zamanların, hatta ehl-i dinin de maruz kaldığı kendinden menkul bir güç tasavvuru telkiniyle, “birey” olarak bir rey’e sahip olduğumuz düşüncesi, eşya ve hadiselere olan müdahalemizde ‘müstakil bir güç’ hissetmemiz yanlışına kadar sürükler bizi. Ve bizler ubudiyetin bu en nafiz şekline bile acz farkındalığı yerine şirk-i hafi bulandırıveririz!

Dua-i fiilinin dua-i kavli ile olan ilişkisinde zihnimizde bir derecelendirme yapmak istesek, muhtemelen fiilî duanın hem tesiri hem de kabule daha yakın olduğu gibi bir delillendirme ile, kavlî dua ikinci sırada yer alır. Bunun, yukarıdaki sınırlar dâhilinde özellikle Bediüzzaman’ın da ifade ettiği şekliyle bakıldığında, olumsuz bir tarafı yok gibidir. Lakin farkında olalım ya da olmayalım dua-i fiilinin tesirine ilişkin kafamızdaki bu derecelendirme, hemen ardından “Biz bize düşeni yaparız, gerisini Cenabı-ı Hakka havale ederiz” önermesinde bir itikadi problem şeklinde ortaya çıkarıverir. Farkında olmadan bir işin süreci ve sonucuna dair bir bütünü iki parçaya ayırır; “Buraya kadar benim iktidarımla, bundan sonrası ise Cenab-ı Hakkın iktidarı ile meydana gelecek” gibi hâşâ kendimizde de sabit gerçekliği olan müstakil bir gücü ihsas eder tarzda bir etkenlik tasavvur ederiz. Oysa insanın çok cüz’i bir cüz-i ihtiyari sahibi olduğu hakikati özellikle itikadi bir düstur olarak kelam sahası içerisinde ifade edildiği gibi, doğru ve salim bir mantıkla izlendiğinde bu dahlimizin ancak bir tercihten ibaret olduğunu da fark edebiliriz.

Dolayısıyla işin hakikatine bakıldığında dua-i fiili ile dua-i kavli arasında bizim açımızdan tesir bakımından bir fark gözükmemektedir. Peki o zaman dua-i fiilinin tesiri diğerine göre neden daha azimdir?

İnsan akıl itibariyle “zahirci” bir varlıktır. Gözüyle gördüğünü kendi aklıyla onaylamadıktan sonra çok da tatmin olduğu söylenemez. Her ne ki ona dokunur, onu görür, onunla zahir alemde ilişki kurar, kalbi ona karşı daha bir mutmain olur. Ona daha yakini surette teveccüh ve itimad eder. Dua-i fiilinin tesirinin altındaki azim sır da bu noktada açıklığa kavuşur sanki. İnsan bir hedef için hangi şeye elini atsa, onun elinde kalıverdiğini bu suretle fark etmeye başlar. Uzaktan bakıldığında, yıldızla ateş böceği arasındaki olmayan fark gibi, gücünün yeteceği vehmiyle elini uzattığı herşeyin aslında kendisinin harcı olmadığını dua-i fiili vesilesiyle fark eder. Neticeye ermeye ramak kalan anlarda bile dikkatle baktığımızda sonuçla aramızda uçurumlar olduğunu en çok gayretlerimiz esnasında fark etmez miyiz? Bir işe koyulurken küçük dünyamızda hesapladığımız engellerin aşılmasının bile çoğu zaman yine bizle sonuç arasındaki uçurumu örtmediğini fark ettiğimiz onca sorun çıkıvermez mi karşımıza? İşte vehim gözlüğünü takmış cüz’i akıl sahiplerinin kendi gerçeğiyle yüzleştiği an, güneş gibi aşiyandır o zaman. Kulun Kendi sınırlarının farkındalığıdır bu an.

Yani, gücünün sınırını yahut sınırsız muhtaciyetini en kâmil manada anladığı en müessir vesiledir dua-i fiili… İnsanın acziyle Rabbine sığındığı anın adıdır. Ve işte o acz bir Kadir-i Rahim’in dergâhında insana en makbul bir şefaatçi olur. Ve insan ulaştığı onca nimet hazinesinin anahtarının ona başka yükler taşıtmayan kendi acz kamburundan ibaret olduğunu fark eder o zaman. Tükettiği nefesin bir yakarış, alınterinin ise güçsüz bedeninin gözyaşlarından ibaret bir haykırış olduğunu bilir.
Aczinin sırrına erenler mi? Kırık bir tahta parçası üzerindeki fakir ve kalbi kırık bir masumun duası hürmetine, denizin fırtınası, şiddeti, hiddeti inmeye başlar. Hâsıl-ı kelam, dua-i fiilîde aczini en kâmil manada anlamaktır aslolan.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
bilge
Çalışkan Üye
Çalışkan Üye
bilge


Kadın
Ikizler Kaplan
Mesaj Sayısı : 1330
Yaş : 37
Katıldığı Yer : istanbul
Puanı : 0
Rep Gücü : 41316
Kayıt tarihi : 14/09/08

nefis ve vefa Empty
MesajKonu: Geri: nefis ve vefa   nefis ve vefa Icon_minitimePaz 4 Ocak 2009 - 14:16

çokkk güzel olmuş sunny sunny
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
serdaradres
Moderatör
Moderatör
serdaradres


Erkek
Kova Kedi
Mesaj Sayısı : 1841
Yaş : 49
Katıldığı Yer : İSTANBUL
Puanı : 1
Rep Gücü : 40396
Kayıt tarihi : 04/09/08

nefis ve vefa Empty
MesajKonu: Geri: nefis ve vefa   nefis ve vefa Icon_minitimePaz 4 Ocak 2009 - 21:37

Yüreğine Sağlık Mad
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.univli.com
 
nefis ve vefa
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: GENEL KONULAR & GÜNDEM :: Din & İslam-
Buraya geçin: