Kusur tarayıcısı olmak
KUSURUNU KABULLENMEMEK en büyük kusur… Kulluğun kalbi “kusursuz”a ayine olmak için atıyor. Naks, kaçamadığımız kainat kimliğimiz… Sübhan bize nazır, biz de O’na istiğfar ve tövbe kanatlarıyla müteveccih…
Kendini bilmemek haddini bilmemek… Haddi aşan günahlara giriftar müsriftir. Kardeşinin günahlarını bilmemek veya biliyorsa örtmeye çalışmak ise fazilet… Lütufla ıslahına çalışmak muhabbetin şe’ni… Tahakkümle yaklaşıyorsa adavet önde, sevgi arka sıralarda saklanıyor demektir.
Uhuvvet Risalesini İhlas Risalesiyle beraber dönüp dönüp okumak, hatta lafzını ezberlemek yetmez, hikmetini kalpte hakim kılıp hayata akıtmadıktan sonra…
Uhuvvet Risalesinde “Eğer dersen: İhtiyar elimde değil, fıtratımda adavet var. Hem, damarıma dokundurmuşlar vazgeçemiyorum” a verilen cevap mebhasın merkezi sanki; “Zaten bu mektubun bu mebhasını yazdık, ta bu manevi istiğfarı temin etsin; haksızlığı hak bilmesin, haklı hasmını haksızlıkla teşhir etmesin.”
Anlaşılmayacak karmaşık bir bahis değil, zor olan hayata taşımak. Zor olandan kaçan vesveselerin savrukluğunda sallanır durur. Hakiki manada nefsine muhatap kabul ederek okuyan kaç satıra dayanabilir? Ameliyata razı olmayan pansumanla avunur.
Suretler güzel sîretler sancılı… Hastalığın köküne inmemek kendini kandırmak, makyaj şifa vermiyor… Cilalı cümleler sinelere sinmiyor…
Hoşnutsuzluk hoş görülmez… Hem bizim vazifemiz hizmet değil… Bediüzzaman bir talebesine “Sizin vazifeniz hizmet değil, muhabbet, uhuvvet, tesanüttür. Cenab-ı Hak isterse fasık birisine bu dine hizmetkar kılar.” demesi düşündürücü değil mi? Vazifesini bilmemek de vazifesizlik…
Kim daha fazla hizmet ediyor? Kim küçümsenebilir? Vazgeçilmezlikten vazgeçmek asıl vazifemiz…
Hepimiz hizipleşmeliyiz… Fıtratı uygun olanlar bir araya gelerek hikmet müzakereleri ve hizmet münakaşaları yaparken başka bir grupla çarpışmamalı, yarışmalı… Böylelikle canlılık ve dinamizm gelir. Havalecilik döşeğinde uyursak hizmette havale geçirir.
Kusurlarını dökerek kendiyle yüzleşen “meylüt tefevvuk” ve “kendini beğendirmek” ağırlığından hafifleyerek çıkar. Nefsiyle olması gereken mücahede ve mücadeleyi kardeşiyle yapmaz, gıybet garabetinden de kurtulur.
Hastalıklarının çaresini Kur’an’ın şifa eczanesinde arayan aradığını bulacaktır. Muhammedi (a.s.m.) bahçeden hakikat çiçeklerini devşiren Nur Risalelerini rehberliğinde yürüyen yollarda yorgun kalmayacaktır. İyisi mi O bahçeye tekrar girebilmek, hastalık ve sıkıntılarını giderek yürümek.
oluruz.
Kimse kusura kalmasın hepimiz kusurluyuz. Bazılarımızınki biraz az, o kadar… Başkasına kusur avcısı değil de, kendi kusurumuzu tarayıcı olursak kusursuzluğa yaklaşmış oluruz.
Adil-i Hakim bizi Rahmetiyle muamele etsin inşaallah.