TAŞ ATAN ÇOCUKLARA İLİŞKİN BİR PROJE
PKK’nın eylemlerinde “kitle psikolojisi” ile hareket eden çocukları istismar etmesi, hoşgörü ve insan ilişkilerini yok etmesi, henüz oyun çağındaki bu bireylerin propaganda malzemesi haline getirilmesi yönündeki hususlar maalesef terörün çelişkili ve acı gerçeğini ortaya çıkarıyor. “Taş Atan Çocuklar” gerçeği, bugün Türkiye’nin çözümlemesi gereken sorunlar arasında ön sıralarda yer alıyor. Terörün önlenmesi ve öfke patlamalarının sindirilmesi için acilen rehabilite edilmesi gereken çocuklarla ilgili gerek devlet yetkilileri gerekse bilim aydınları tarafından çeşitli çalışmalar yapılıyor, projeler yürütülmeye gayret gösteriliyor. Bunlardan birisi de Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölüm Başkanı Doç.Dr. Nurdan Akıner’in “Taş Atan Çocuk Fenomeni: Mersin’in Banliyölerinde Öfke Patlaması Projesi” konulu alan araştırması olarak kamuoyuna sunuluyor.
Daha önce Milliyet Gazetesi’nde çalışan, 2 gazetecilik ödülü ve kitapları bulunan Doç.Dr. Nurdan Akıner’in yürütmüş olduğu çalışma “Karakutu Yayınları” işbirliğiyle “Mersin’in Banliyölerinde Öfke Patlaması” adlı kitapta toplanarak özellikle terörle ilgili çalışan ve araştırmalar yapanların bilgisine açılıyor. Etnik kimlik ekseninde ötekileştirilenlerin Mersin’in banliyölerindeki öfke patlamalarını konu edinen, çocuklarla devletin arasındaki uçurumun nedenlerini yüz yüze mülakatlarla sorgulayıp, saptamayı ve çözüm önerilerinde bulunmayı amaçlayan araştırma için, Mersin’in Şevket Sümer, Güneş, Gündoğdu, Siteler, Çay ve Çilek mahallelerinde 250 çocuk ve ailelerinin katıldığı, ad-soyad ve kimlik bilgilerinin istenmediği, rumuzların kullanıldığı 39 soruluk bir anket düzenlenerek ev ortamında bir araya gelindiği belirtiliyor. Araştırma sonuçlarının, çocukların şiddet eylemlerinin aktörleri haline gelmesi, henüz siyasal bilince erişmemiş yaştaki bu bireylerin ülke yönetimine, “Biz de buradayız, bizi de görün, bizim de sıkıntılarımız var” mesajı vermesi gibi hususları gündeme getirdiği kaydediliyor. Öfke patlamalarının en büyük mağdurunun ise, sözü edilen mahallelerde yaşamını sürdürüp, fakirlik kokan evlerde imkânsızlıklar içinde okumaya çalışan çocuklar olduğu belirleniyor.
Nisan-Ekim 2010 döneminde yapılan araştırmada, yerleşim bölgelerinin Türkçede genellikle oturma alanı niteliğinde olan “banliyö” kavramıyla nitelendirildiği, Mersin’in mahallelerinde yaşayan özellikle kadın ve çocukların gelecekle ilgili kaygı duydukları, kadınların dayak mağduru oldukları, kız çocuklarının evlendirilme korkusuyla karşı karşıya bulundukları, Türkçeyi konuşamadıklarından ve sosyalleşebilecekleri çok fazla alan bulunmadığından çağa uyum sağlayamadıkları, gelinlik giymemiş, denizi görmemiş bu insanların öldürülme korkusuyla yaşadıkları, çoğunlukla evlerinde hapis hayatı yaşayan insanların medya kanallarına güvenmedikleri vurgulanıyor.
Projenin yürütülmesi esnasında bir çocukla yapılan mülakatta; “..Ne zaman eyleme gideceğimizi ROJ TV’den anlıyoruz. En son operasyonların durdurulması için eylem yaptık” şeklindeki cevabın alındığı, ROJ TV’de yayınlanan propaganda içerikli müzik kliplerinin bile siyasal bilinçten yoksun olarak izlendiği, girift aile yapısının parçalanmış durumda olduğu, uyuşturucu kullanan birçok insanın söz konusu mahallelerde ikamet ettiği, taş kelimesi denilince “panzer”, “eylemsellik”, “Kürtlerin polise attığı şey”, Kürt denilince ise “O da bir halk”, “panzeri taşlayanlar” ve “dağa çıkan” ifadelerinin akla geldiği, sonuç olarak çocukların büyüdükleri sosyal çevrenin etnik kökenlerine oranla davranışları üzerinde daha kuvvetli bir etki oluşturduğu tespiti yapılıyor.
Bölgenin şartları da dikkate alınarak taş atan çocuklara yönelik faaliyetlerin yaşadıkları bölgeden kopuk olmaması, bölgeye gidecek öğretmenlerin devlet kuruluşlarıyla işbirliği içinde çalışabilecek seçilmiş kişiler olması, terörle ilgili haber yapan muhabirlerin eğitime tabi tutulması, hedefe yönelik çalışma yapılması gibi hususların çözüm önerileri olarak tartışıldığı çalışmanın sonunda “Medya Ne Yapmalı?” konusunun da başlı başına bir tez argümanı oluşturabileceği üzerine duruluyor.
Görmezden gelinen, basmakalıp yargılarla terör örgütü yandaşlığıyla etiketlenen, şiddete başvurdurulan, henüz anlayamadıkları siyasi bir çıkara hapsedilen ama her şeye rağmen yaşadıkları hayattan çekilip alınmasını isteyen çocuklara yönelik proje yürüten Doç.Dr. Nurdan Akıner’in tek bir ricası var: O da konuya ilgi göstereceklerin özellikle kitabın sayfalarını çevirmeye başladıklarında kendilerini tanımladıkları etnik köken, inanç, meslek, eğitim seviyesi gibi tüm etiketleri dışarıda bırakıp, son sayfaya kadar objektif ve insani verilerle düşünmeleri, sonuca değil nedenlere ve çözüme odaklanmaları…
Helin Demir
helindem@mynet.com